Tuzla Şehir Evi

Konforu ön planda tutan, bir sahne değil gerçek bir mekân olmayı amaçlayan dingin bir ev...

5 oda, 1 salon ve 3 banyolu, 2 katlı bir ev. Zamanla, içinde yaşadıkça şekillendi, kış bahçesi gibi bölümleri yıllar içinde eklendi. Ev inşa edilirken olabildiğince gün ışığı alacak şekilde kurgulandı. Pek çok cephe boydan boya camdan oluşuyor. Bu nedenle oldukça ferah bir hissi var. Işık almayan yerlerde güçlü aydınlatmalar kullanıldı, bazı duvarlar koyu renge boyanarak kontrast etkisi yaratıldı.

 

Evin dekorasyon tarzını eklektik olarak tanımlamak mümkün. Yeni eşyaların yanında bol bol antikalar da var.

Örneğin salonda bulunan iki deri koltuk, evlenmeye karar verdiğimizde aldığımız ilk eşyalardı, aldığımızda çok eskiydiler, baktık, tamir ettik, hala bizimleler. Salondaki kadın figürlü lambayı ailem ben 15 yaşındayken Hindistan’dan almıştı, evlenirken annem bana hediye etti, onun yeri de çok ayrıdır. Kısacası evin country ruhuna uygun, eklektik, çabasız ve sakin bir dekorasyonu var diye tanımlayabiliriz. Ben birbirini seven; hikayesi birleşmiş, illa ki uyum kaygısı gütmemiş birliktelikleri seviyorum. Bir araya gelince izleyeni bir yerden yakalayan ve iyi hissettiren… Eşyaların ruhlarına, öykülerine inanıyorum, ilhamımı onlardan alıyorum.

Aslı Şekerci, gri veya kırmızı gibi iddialı, genelde insanların kullanmaktan çekindiği cesur renkleri seviyor, kırmızının gücüne ve enerjisine özellikle inanıyor; tüm evlerinde de kırmızı öne çıkıyor.

 

Evin aydınlatması için Şişhane’den bir profesyonel ile çalışıldı. Bazı aydınlatmalarda ise yine antika parçalar kullanıldı. Gemilerden çıkma pirinç antika avizeler mevcut örneğin. Perdeler %100 pamuk keten. Antre ve banyo zeminleri Rum tekniği ile üretilen çinilerle kaplı. Karo İstanbul’dan alındı. Evin geri kalanında ise İroko ağacından yapılmış ahşap parke kullanıldı. Koltukların bir kısmı Usta Mobilya’ya özel olarak ürettirildi, bir kısmı eski. Antika mobilyalar Anadolu ve dünyanın pek çok yerinden toplandı.

Benim bu evde yaptığım için en mutlu olduğum şeylerden biri; eşyaları fonksiyonlarından ayrıştırıp onlara yeni hayatlar, hikayeler ve işlevler yükleyerek kullanabiliyor olmak. Örneğin eski trenlerde görevlinin üst kat yataklarını yapmak için yanında taşıdığı portatif merdiven, bizde bir dekoratif obje olarak kullanılıyor. Yahut “sahra yatağı” olarak bilinen taşınabilir yatak, bizim evde bir küçük yan sehpa. Eşyaların yeni öyküler yazmasını, kendilerine yeni bir yolculuk başlatmasını ve buna vesile olmayı seviyorum.

Evin büyük bir bahçesi var. Bahçenin traversleri, TCDDİ’nin eski demiryolu tahtaları. El yapımı terracotta saksılar İspanya’dan geldi. Peyzaj açısından özel bir düzenleme yapılmadı. Kış bahçesi bölümündeki sandalyeler Thonet. Bu bölümdeki masa özel üretildi. Burada dekoratif olarak kullanılan ütü masası, gri dolap ve sallanan sandalye yüksek mimar Serap Chauchat tarafından yeniden tasarlanan antikalardan. Yine kış bahçesindeki vitrinde bulunan antika fincan koleksiyonu Herend, Meissen, Sèvres, Royal Copenhagen, Rosenthal ve KPM Berlin ağırlıklı. Doll art heykeller Atölye Bodrum’dan alındı, Cavide Gözükara Yükseler tasarımı.